1 - 12 of 12
Number of results to display per page
Search Results
1. Siste Kalyon
- Description:
- Abdülmecid Efendi’nin babası Sultan Abdülaziz’in 1861-1876’daki saltanat yılları, Osmanlı resim sanatı açısından ayrıcalıklı bir dönemdir. Sanata ilgi ve destek artmış, güzel sanatlar sergileri düzenlenmeye başlanmış, yabancı ressamlara verilen siparişlerle sarayın sistemli bir resim koleksiyonuna sahip olmasının temelleri atılmıştır. \r\n\r\nAkademik bir resim eğitimi almayan Abdülmecid Efendi, sarayda resim sanatına verilen önemin etkisinde yetişmiştir. Resim öğretmenleri arasında, dönemin saray ressamları Stanisław Chlebowski ile Fausto Zonaro’nun, Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin hocaları Osman Hamdi Bey ile Salvatore Valeri’nin isimleri anılmaktadır.\r\n\r\nSultan Abdülaziz’in daveti ile İstanbul’a gelen ve saray için resimler yapan isimlerden biri de İvan Konstantinoviç Ayvazovski’dir (1817-1900). Bugün Milli Saraylar Koleksiyonu’ndaki İstanbul’a dair eserlerinde de görüldüğü̈ gibi, sık sık Boğaz manzarasında gemiler ve kalyonların yer aldığı gün batımı, gün doğumu ve mehtaplı geceler resmetmiştir. \r\n\r\nAbdülmecid Efendi, saray koleksiyonundaki Ayvazovski tablolarını elbette bilmekte ve bu eserleri kimi zaman birebir kopya ederek, kimi zaman, Siste Kalyon tablosunda olduğu gibi, ilham kaynağı olarak kullanmaktaydı. Abdülmecid Efendi’nin yirmi yedi yaşında, şehzadeliği sırasında resmettiği tabloda, sisin altındaki deniz manzarasına bir kalyonun silüeti hakimdir. Direğindeki bayrağı rüzgârla dalgalanan bu kalyonun önünde, kürekleri görülen bir filika vardır. Filikanın içinde kürekçilerin yanı sıra diğer yolcular ile birlikte taşınmakta olan eşyalar istiflenmiştir. Ressam, sisli havaya rağmen parlayan güneşi, açık mavi deniz sularının üzerinde beyaz ışık hüzmeleri ile yansıtmıştır. Manzaranın arka planı uçuk pembe ve eflatun renkler ile bir belirsizliğe işaret etmektedir. Tuvalin sol alt köşesinde ressamın imzası ve hicri 1313 tarihi vardır.Inscriptions: Sol altta tarihli: h. 1313Materials/Techniques: Tuval üzerine yağlıboya
2. Siste Kalyon
- Description:
- Abdülmecid Efendi’nin babası Sultan Abdülaziz’in 1861-1876’daki saltanat yılları, Osmanlı resim sanatı açısından ayrıcalıklı bir dönemdir. Sanata ilgi ve destek artmış, güzel sanatlar sergileri düzenlenmeye başlanmış, yabancı ressamlara verilen siparişlerle sarayın sistemli bir resim koleksiyonuna sahip olmasının temelleri atılmıştır. \r\n\r\nAkademik bir resim eğitimi almayan Abdülmecid Efendi, sarayda resim sanatına verilen önemin etkisinde yetişmiştir. Resim öğretmenleri arasında, dönemin saray ressamları Stanisław Chlebowski ile Fausto Zonaro’nun, Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin hocaları Osman Hamdi Bey ile Salvatore Valeri’nin isimleri anılmaktadır.\r\n\r\nSultan Abdülaziz’in daveti ile İstanbul’a gelen ve saray için resimler yapan isimlerden biri de İvan Konstantinoviç Ayvazovski’dir (1817-1900). Bugün Milli Saraylar Koleksiyonu’ndaki İstanbul’a dair eserlerinde de görüldüğü̈ gibi, sık sık Boğaz manzarasında gemiler ve kalyonların yer aldığı gün batımı, gün doğumu ve mehtaplı geceler resmetmiştir. \r\n\r\nAbdülmecid Efendi, saray koleksiyonundaki Ayvazovski tablolarını elbette bilmekte ve bu eserleri kimi zaman birebir kopya ederek, kimi zaman, Siste Kalyon tablosunda olduğu gibi, ilham kaynağı olarak kullanmaktaydı. Abdülmecid Efendi’nin yirmi yedi yaşında, şehzadeliği sırasında resmettiği tabloda, sisin altındaki deniz manzarasına bir kalyonun silüeti hakimdir. Direğindeki bayrağı rüzgârla dalgalanan bu kalyonun önünde, kürekleri görülen bir filika vardır. Filikanın içinde kürekçilerin yanı sıra diğer yolcular ile birlikte taşınmakta olan eşyalar istiflenmiştir. Ressam, sisli havaya rağmen parlayan güneşi, açık mavi deniz sularının üzerinde beyaz ışık hüzmeleri ile yansıtmıştır. Manzaranın arka planı uçuk pembe ve eflatun renkler ile bir belirsizliğe işaret etmektedir. Tuvalin sol alt köşesinde ressamın imzası ve hicri 1313 tarihi vardır.Inscriptions: Sol altta tarihli: h. 1313Materials/Techniques: Tuval üzerine yağlıboya
3. Hanzade Sultan Portresi
- Description:
- Zehra Hanzade İbrahim Osmanoğlu (1923-1998), Abdülmecid Efendi’nin oğlu Ömer Faruk Efendi’nin ikinci kızıdır. Dolmabahçe Sarayı’nda dünyaya gelen Hanzade Sultan’ın annesi ise Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan’dır. Hanzade Sultan, ablası Neslişah Sultan ve kız kardeşi Necla Sultan, hanedana hem anne hem de baba tarafından mensup yegâne hanedan üyeleridir. Bir yaşını doldurmadan, 1924’te hanedan mensupları ile birlikte gençlik yıllarını geçireceği Fransa’nın Nice kentine sürgüne gönderilmiştir. 1940’da, Kavalalı Hanedanı’ndan Prens Mehmed Ali İbrahim ile evlenerek Mısır’a yerleşen Hanzade Sultan, 1952’de Mısır’da krallık rejiminin sona ermesi ile ikinci bir sürgün yaşayarak, hayatının sonuna kadar yaşayacağı Paris’e taşınmıştır. \r\n\r\nAbdülmecid Efendi, torunu Hanzade Sultan örneğinde olduğu gibi, sık sık aile fertlerinin portrelerini resmetmiştir. Bu portrelerin arasında babası Sultan Abdülaziz ve önceki Osmanlı sultanları ile birlikte, yakın çevresindeki fikir ve sanat insanları da yer almıştır. 1936’da, Nice’te resmettiği bu tabloda Abdülmecid Efendi altmış sekiz, torunu Hanzade Sultan ise on üç yaşındadır. Dedesine poz veren genç Hanzade, safran rengi dökümlü bir kumaşın önündeki bir sandalyeye oturmuş ve ellerini kucağında kavuşturmuştur. Yakası ve kol kenarları çiçeklerle bezeli mavi kimonosu, 1930’larda Avrupa modasını etkisi altına alan Japonizm akımının Osmanlı hanedan mensupları arasında da ilgi gördüğünü düşündürmektedir.Materials/Techniques: Tuval üzerine yağlıboya
4. Hanzade Sultan Portresi
- Description:
- Zehra Hanzade İbrahim Osmanoğlu (1923-1998), Abdülmecid Efendi’nin oğlu Ömer Faruk Efendi’nin ikinci kızıdır. Dolmabahçe Sarayı’nda dünyaya gelen Hanzade Sultan’ın annesi ise Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan’dır. Hanzade Sultan, ablası Neslişah Sultan ve kız kardeşi Necla Sultan, hanedana hem anne hem de baba tarafından mensup yegâne hanedan üyeleridir. Bir yaşını doldurmadan, 1924’te hanedan mensupları ile birlikte gençlik yıllarını geçireceği Fransa’nın Nice kentine sürgüne gönderilmiştir. 1940’da, Kavalalı Hanedanı’ndan Prens Mehmed Ali İbrahim ile evlenerek Mısır’a yerleşen Hanzade Sultan, 1952’de Mısır’da krallık rejiminin sona ermesi ile ikinci bir sürgün yaşayarak, hayatının sonuna kadar yaşayacağı Paris’e taşınmıştır. \r\n\r\nAbdülmecid Efendi, torunu Hanzade Sultan örneğinde olduğu gibi, sık sık aile fertlerinin portrelerini resmetmiştir. Bu portrelerin arasında babası Sultan Abdülaziz ve önceki Osmanlı sultanları ile birlikte, yakın çevresindeki fikir ve sanat insanları da yer almıştır. 1936’da, Nice’te resmettiği bu tabloda Abdülmecid Efendi altmış sekiz, torunu Hanzade Sultan ise on üç yaşındadır. Dedesine poz veren genç Hanzade, safran rengi dökümlü bir kumaşın önündeki bir sandalyeye oturmuş ve ellerini kucağında kavuşturmuştur. Yakası ve kol kenarları çiçeklerle bezeli mavi kimonosu, 1930’larda Avrupa modasını etkisi altına alan Japonizm akımının Osmanlı hanedan mensupları arasında da ilgi gördüğünü düşündürmektedir.Materials/Techniques: Tuval üzerine yağlıboya
5. Genç Kız
- Description:
- Bu tablo, ikisi de aynı çerçevelerde olduğu için Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu envanterine diğer Genç Kız portresinin eşi olarak kaydedilmiştir. Diğer resim gibi, bu portre de bir kopyadır. 18. yüzyıl Fransız portre resminin önemli kadın temsilcilerinden biri olan Élisabeth Louise Vigée Le Brun’ın (1755-1842) bir otoportresinden yapılmıştır. Aslen 1790’da Roma’daki Accademia di San Luca için yapılmış olan resim, günümüzde Belçika’nın Verviers kentindeki Musée des Beaux-Arts’ta bulunuyor.\r\n\r\nÉlisabeth Louise Vigée Le Brun, genç bir yaştan itibaren yaptığı kendine özgü, duygusal ve dokunaklı portreleri ile tanınır. 1774’te Paris ressam ve heykeltıraşlar birliği olan Académie de Saint-Luc’a üye olmuştur. Kariyeri ilerledikçe Marie Antoinette’in himayesinde çalışması, onun resmi saray ressamı olduğu algısına yol açmıştır. 1783’te Académie royal de peinture et de sculpture’e tam üyelik hakkı kazanarak, 1648-1793 arasında bu statüye ulaşan yalnızca 15 kadından biri olmuştur. 18. yüzyılın sonunda, kadın sanatçıların akademik sanat eğitimi alamadığı bir dönemde, ressam kimliği ile tüm Avrupalı asilzadeler arasında popüler olmayı başarmıştır. Farklı yaşlarda pek çok otoportre yapmış olan Vigée Le Brun, yağlıboya ile yaptığı orijinal tabloda kendini, boynuna iki kez bağlanmış ve başına sarılı altın işlemeli gri ve beyaz bir eşarp ile resmetmiştir. Kıyafetinin beline bağlanmış olan kırmızı kuşak da kısmen görülmektedir. Abdülmecid Efendi muhtemelen gazetelerde, sanat yayınlarında veya kütüphanesindeki kartpostallarda gördüğü bu portreyi kopyalamıştır. Fakat sanatçısını tanıyıp tanımadığı bilinmemektedir.\r\n\r\nEserin rokoko tarzı çerçevesinin, portrenin orijinal çerçevesi olup olmadığını belirlemek mümkün olmasa da, her iki eserin çerçevesinin arkasında Viyana kraliyet varakçısı olan Rudolf Bauer firmasının etiketi vardır. Etiketin en üstünde, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun iki başlı kartal amblemi görülür. Etikette; “Rudolf Bauer k. k. kaiserlich und königlich Hof-Vergolder Wien FABRIK: VI. Windmühlgasse 12. NIEDERLAGE: I. Plankengasse 3”* yazılıdır.Inscriptions: Sol altta tarihli: h. 1324Materials/Techniques: Kağıt üzerine pastel
6. Genç Kız
- Description:
- Bu tablo, ikisi de aynı çerçevelerde olduğu için Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu envanterine diğer Genç Kız portresinin eşi olarak kaydedilmiştir. Diğer resim gibi, bu portre de bir kopyadır. 18. yüzyıl Fransız portre resminin önemli kadın temsilcilerinden biri olan Élisabeth Louise Vigée Le Brun’ın (1755-1842) bir otoportresinden yapılmıştır. Aslen 1790’da Roma’daki Accademia di San Luca için yapılmış olan resim, günümüzde Belçika’nın Verviers kentindeki Musée des Beaux-Arts’ta bulunuyor.\r\n\r\nÉlisabeth Louise Vigée Le Brun, genç bir yaştan itibaren yaptığı kendine özgü, duygusal ve dokunaklı portreleri ile tanınır. 1774’te Paris ressam ve heykeltıraşlar birliği olan Académie de Saint-Luc’a üye olmuştur. Kariyeri ilerledikçe Marie Antoinette’in himayesinde çalışması, onun resmi saray ressamı olduğu algısına yol açmıştır. 1783’te Académie royal de peinture et de sculpture’e tam üyelik hakkı kazanarak, 1648-1793 arasında bu statüye ulaşan yalnızca 15 kadından biri olmuştur. 18. yüzyılın sonunda, kadın sanatçıların akademik sanat eğitimi alamadığı bir dönemde, ressam kimliği ile tüm Avrupalı asilzadeler arasında popüler olmayı başarmıştır. Farklı yaşlarda pek çok otoportre yapmış olan Vigée Le Brun, yağlıboya ile yaptığı orijinal tabloda kendini, boynuna iki kez bağlanmış ve başına sarılı altın işlemeli gri ve beyaz bir eşarp ile resmetmiştir. Kıyafetinin beline bağlanmış olan kırmızı kuşak da kısmen görülmektedir. Abdülmecid Efendi muhtemelen gazetelerde, sanat yayınlarında veya kütüphanesindeki kartpostallarda gördüğü bu portreyi kopyalamıştır. Fakat sanatçısını tanıyıp tanımadığı bilinmemektedir.\r\n\r\nEserin rokoko tarzı çerçevesinin, portrenin orijinal çerçevesi olup olmadığını belirlemek mümkün olmasa da, her iki eserin çerçevesinin arkasında Viyana kraliyet varakçısı olan Rudolf Bauer firmasının etiketi vardır. Etiketin en üstünde, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun iki başlı kartal amblemi görülür. Etikette; “Rudolf Bauer k. k. kaiserlich und königlich Hof-Vergolder Wien FABRIK: VI. Windmühlgasse 12. NIEDERLAGE: I. Plankengasse 3”* yazılıdır.Inscriptions: Sol altta tarihli: h. 1324Materials/Techniques: Kağıt üzerine pastel
7. Cami Kapısı
- Description:
- Abdülmecid Efendi’nin eserleri içinde tarih konulu resimlere, hayvan figürlerine, manzara ve natürmortlara, en çok da portrelere rastlanır; mimari yapılara ya da bu yapıların detaylarına odaklandığı resimleri sayılıdır. Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu’ndaki Cami Kapısı, bu anlamda nadir örneklerden biridir.\r\n\r\nCami kapılarını ve iç mekânları tablolarında sıklıkla kullanan, arka planda abidevi bir yapının önüne yerleştirdiği figürlerle canlı sahneler yaratan Osman Hamdi’nin adı Abdülmecid Efendi’nin resim hocaları arasında anılmaktadır. Osman Hamdi resmettiği dini mekânların içinde ve dışında yazı levhalarına ve çini kitabelere de yer vermiştir. Bu uygulamanın bir benzerini Abdülmecid Efendi’nin bu resminde görmekteyiz.\r\n\r\nTabloda, mermer karolarla kaplanmış bir iç avluda, Korint tipinde devşirme sütun başlıklı, su yeşili iki sütun ile biri\r\ndar biri geniş, nal formlu iki kemer vardır. Sütunların hemen üzerinde, kemeri yükselten ara eleman ve arkasındaki duvar çok renkli, geometrik bezemeli panellerle kaplıdır. Geniş kemerin altında, tek kanadı kapalı, geometrik formlar ile bezeli, muhtemelen sedef ve fildişi kakma ile süslenmiş, kündekâri tekniğindeki ahşap kapının aralığından görünen sıralı sütunlar, erken İslam mimarisinin örneklerini hatırlatmaktadır. Kapının üzerinde ise, celî sülüs hatla yazılmış “Ey tüm kapıları açan Allah’ım bize hayır kapılarını aç” anlamındaki Arapça ibare yer almaktadır. Büyük kemerin içine yerleştirilmiş pirinç bir çubuğa sarı halkalar ile tutturulmuş lacivert perde, resmin sağ kenarına doğru sari bir kordon ile toplanmıştır. Resmin sağ alt köşesinde Arap harfleriyle “Abdülmecid bin Abdülaziz Han” imzası ile birlikte, miladi 1920, hicri 1339 ve rumi 1337 olmak üzere üç tarih birlikte yazılmıştır.\r\n\r\nAbdülmecid’in resmindeki bu mekânın yeri tespit edilememiştir. Endülüs Emevilerinin kenti Granada’daki Alhambra Sarayı veya Kuzey Afrika’daki Kayrevan (Kairouan) Ulu Camii gibi erken İslam mimarisi örneklerinin unsurlarını kullanmış olması, muhtemelen kütüphanesindeki İslam mimarisine ilişkin yayınlardan ve mecmualardaki fotoğraflardan yararlanmış olduğunu düşündürmektedir.Materials/Techniques: Tuval üzerine yağlıboya
8. Cami Kapısı
- Description:
- Abdülmecid Efendi’nin eserleri içinde tarih konulu resimlere, hayvan figürlerine, manzara ve natürmortlara, en çok da portrelere rastlanır; mimari yapılara ya da bu yapıların detaylarına odaklandığı resimleri sayılıdır. Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu’ndaki Cami Kapısı, bu anlamda nadir örneklerden biridir.\r\n\r\nCami kapılarını ve iç mekânları tablolarında sıklıkla kullanan, arka planda abidevi bir yapının önüne yerleştirdiği figürlerle canlı sahneler yaratan Osman Hamdi’nin adı Abdülmecid Efendi’nin resim hocaları arasında anılmaktadır. Osman Hamdi resmettiği dini mekânların içinde ve dışında yazı levhalarına ve çini kitabelere de yer vermiştir. Bu uygulamanın bir benzerini Abdülmecid Efendi’nin bu resminde görmekteyiz.\r\n\r\nTabloda, mermer karolarla kaplanmış bir iç avluda, Korint tipinde devşirme sütun başlıklı, su yeşili iki sütun ile biri\r\ndar biri geniş, nal formlu iki kemer vardır. Sütunların hemen üzerinde, kemeri yükselten ara eleman ve arkasındaki duvar çok renkli, geometrik bezemeli panellerle kaplıdır. Geniş kemerin altında, tek kanadı kapalı, geometrik formlar ile bezeli, muhtemelen sedef ve fildişi kakma ile süslenmiş, kündekâri tekniğindeki ahşap kapının aralığından görünen sıralı sütunlar, erken İslam mimarisinin örneklerini hatırlatmaktadır. Kapının üzerinde ise, celî sülüs hatla yazılmış “Ey tüm kapıları açan Allah’ım bize hayır kapılarını aç” anlamındaki Arapça ibare yer almaktadır. Büyük kemerin içine yerleştirilmiş pirinç bir çubuğa sarı halkalar ile tutturulmuş lacivert perde, resmin sağ kenarına doğru sari bir kordon ile toplanmıştır. Resmin sağ alt köşesinde Arap harfleriyle “Abdülmecid bin Abdülaziz Han” imzası ile birlikte, miladi 1920, hicri 1339 ve rumi 1337 olmak üzere üç tarih birlikte yazılmıştır.\r\n\r\nAbdülmecid’in resmindeki bu mekânın yeri tespit edilememiştir. Endülüs Emevilerinin kenti Granada’daki Alhambra Sarayı veya Kuzey Afrika’daki Kayrevan (Kairouan) Ulu Camii gibi erken İslam mimarisi örneklerinin unsurlarını kullanmış olması, muhtemelen kütüphanesindeki İslam mimarisine ilişkin yayınlardan ve mecmualardaki fotoğraflardan yararlanmış olduğunu düşündürmektedir.Materials/Techniques: Tuval üzerine yağlıboya
9. Genç Kız
- Description:
- Abdülmecid Efendi, babası Sultan Abdülaziz’in ölümünden sonra Feriye Sarayı’nda yaşamaya başlamış, 1918’de veliahd unvanını alınca da Dolmabahçe Sarayı’na taşınmıştır. Osmanlı sultanları için kitapların ve kütüphanelerinin her zaman büyük bir önemi olmuştur. Bu geleneği devam ettiren Abdülmecid Efendi değerli bir kütüphane oluşturmuş, onu taşındığı her mekâna da nakletmiştir. Aldığı iyi eğitim sayesinde Batı dillerine ve kültürüne hâkim olan Abdülmecid’in kütüphanesinde; Osmanlıca, Farsça, Arapça’nın yanı sıra Almanca ve Fransızca da olmak üzere, 10.000’i aşkın eser bulunur. Avrupa şehirlerinden sipariş edilen ve posta ile gelenlerin yanı sıra İstanbul’dan satın alınmış edebiyat, müzik, siyaset konulu kitaplarıyla birlikte, abone olduğu yerli ve yabancı birçok gazete ve dergi de kütüphanesini oluşturan yayınlar arasındadır. Ansiklopedi, sözlük, atlaslar, ailesine ait fotoğraflar ve pek çok albüm, koleksiyonun önemli parçalarıdır. Kütüphanesinde güzel sanatlar hakkında 500’e yakın kitap bulunmaktadır. Bunların 236’sı resim sanatıyla ilgilidir. Kartpostal koleksiyonunda farklı kişilerden aldığı yazılı kartpostalların yanı sıra Avrupa’daki ve İstanbul’daki müze yapılarının ve barındırdıkları eserlerin görselleri, ilgi duyduğu konular hakkında ipucu vermektedir. \r\n\r\nAbdülmecid Efendi’nin 1906’da, kâğıt üzerine pastel ile resmettiği bu Genç Kız portresi, şehzadenin kopist olarak çalıştığı bir eseridir. Orijinal portre, Barok Klasisizmi’nin temsilcilerinden, Bologna okuluna mensup İtalyan ressam Guido Reni’ye (1575-1642) atfedilen, 1599 tarihli Beatrice Cenci Portresi’dir. Tuval üzerine yağlıboya portre, bugün Roma’daki Palazzo Barberini’de sergilenmektedir.\r\n\r\nGuido Reni, tüm Barok dönemi ressamları gibi, seyirciye duygusal bir çekim alanı yaratan jest, vücut dili ve ifadelerin tesirini eserlerinde en etkili şekilde kullanmıştır. Beatrice’nin mahcup, çekingen ifadesi, arkasına doğru masum bakışı, onun trajik hikâyesini akıllara getirmektedir. Bir şatoda baskı altındaki hayatının ardından Beatrice, kardeşleri ve üvey annesiyle birlikte, bozuk ahlaklı bir adam olan babası Kont Francesco Cenci’nin cinayetini planlamıştır. Yapılan soruşturmalar cinayetin sırlarını açığa çıkartmış ve Beatrice, Papa VIII. Clemens (1536-1605) tarafından idam ile cezalandırılmıştır.Inscriptions: Sol altta tarihli: h. 1324Materials/Techniques: Kağıt üzerine pastel
10. Genç Kız
- Description:
- Abdülmecid Efendi, babası Sultan Abdülaziz’in ölümünden sonra Feriye Sarayı’nda yaşamaya başlamış, 1918’de veliahd unvanını alınca da Dolmabahçe Sarayı’na taşınmıştır. Osmanlı sultanları için kitapların ve kütüphanelerinin her zaman büyük bir önemi olmuştur. Bu geleneği devam ettiren Abdülmecid Efendi değerli bir kütüphane oluşturmuş, onu taşındığı her mekâna da nakletmiştir. Aldığı iyi eğitim sayesinde Batı dillerine ve kültürüne hâkim olan Abdülmecid’in kütüphanesinde; Osmanlıca, Farsça, Arapça’nın yanı sıra Almanca ve Fransızca da olmak üzere, 10.000’i aşkın eser bulunur. Avrupa şehirlerinden sipariş edilen ve posta ile gelenlerin yanı sıra İstanbul’dan satın alınmış edebiyat, müzik, siyaset konulu kitaplarıyla birlikte, abone olduğu yerli ve yabancı birçok gazete ve dergi de kütüphanesini oluşturan yayınlar arasındadır. Ansiklopedi, sözlük, atlaslar, ailesine ait fotoğraflar ve pek çok albüm, koleksiyonun önemli parçalarıdır. Kütüphanesinde güzel sanatlar hakkında 500’e yakın kitap bulunmaktadır. Bunların 236’sı resim sanatıyla ilgilidir. Kartpostal koleksiyonunda farklı kişilerden aldığı yazılı kartpostalların yanı sıra Avrupa’daki ve İstanbul’daki müze yapılarının ve barındırdıkları eserlerin görselleri, ilgi duyduğu konular hakkında ipucu vermektedir. \r\n\r\nAbdülmecid Efendi’nin 1906’da, kâğıt üzerine pastel ile resmettiği bu Genç Kız portresi, şehzadenin kopist olarak çalıştığı bir eseridir. Orijinal portre, Barok Klasisizmi’nin temsilcilerinden, Bologna okuluna mensup İtalyan ressam Guido Reni’ye (1575-1642) atfedilen, 1599 tarihli Beatrice Cenci Portresi’dir. Tuval üzerine yağlıboya portre, bugün Roma’daki Palazzo Barberini’de sergilenmektedir.\r\n\r\nGuido Reni, tüm Barok dönemi ressamları gibi, seyirciye duygusal bir çekim alanı yaratan jest, vücut dili ve ifadelerin tesirini eserlerinde en etkili şekilde kullanmıştır. Beatrice’nin mahcup, çekingen ifadesi, arkasına doğru masum bakışı, onun trajik hikâyesini akıllara getirmektedir. Bir şatoda baskı altındaki hayatının ardından Beatrice, kardeşleri ve üvey annesiyle birlikte, bozuk ahlaklı bir adam olan babası Kont Francesco Cenci’nin cinayetini planlamıştır. Yapılan soruşturmalar cinayetin sırlarını açığa çıkartmış ve Beatrice, Papa VIII. Clemens (1536-1605) tarafından idam ile cezalandırılmıştır.Inscriptions: Sol altta tarihli: h. 1324Materials/Techniques: Kağıt üzerine pastel
11. Osmanlı Rus Savaşı
- Description:
- Abdülmecid Efendi’nin de aralarında olduğu Osmanlı şehzadelerine resim dersleri veren Polonyalı ressam Stanisław Chlebowski, 1864’te İstanbul’a gelir. Sadrazam Fuad Paşa tarafından Sultan Abdülaziz’e takdim edilir ve 1870-1875 arasında saray ressamı olarak görev yaparken, sultan tarafından üçüncü rütbeden Mecîdî Nişanı ile ödüllendirilir.\r\n\r\nSanatçı, İstanbul’da kaldığı süre boyunca, saray sahneleri ve portrelerin yanı sıra, Abdülaziz’in talebi ile sıklıkla Osmanlı tarihinden savaş sahneleri resmetmiştir. Tüm saray ressamları gibi o da kendisine verilen siparişleri yerine getirmek ve talepler doğrultusunda eserler vermekle yükümlüdür. Diğer ressamlardan farklı olarak Chlebowski’nin, askeri konulu resimlerinin çoğunu, kendisi de şehzadeliğinde resim dersleri almış Sultan Abdülaziz ile birlikte hazırladığı taslaklardan yola çıkarak yaptığı bilinmektedir. Ressamın savaş resimleri için Sultan Abdülaziz’in yapmış olduğu eskizlerden bazıları, bugün Krakov’daki Ulusal Müze Koleksiyonu’ndadır. Sultanın akıcı çizgilerle yaptığı bu eskizler, yeteneğini ve kişisel merakını yansıtmanın yanı sıra Chlebowski ile ortak çalışmalar yürüttüklerini de göstermektedir.\r\n\r\nOsmanlı Rus Savaşı adlı bu tablo imzasızdır ve Abdülmecid Efendi’ye atfedilir. Şehzade, kendisinin de resim öğretmeni olan Chlebowski’nin, babası Sultan Abdülaziz için yaptığı askeri zaferleri konu alan tablolarına benzer bir savaş sahnesi resimlemiştir. Rumi takvime göre 1293 senesine denk gelmesi nedeniyle 93 Harbi olarak da bilinen savaş, 1877-1878 arasında gerçekleşmiş ve Osmanlı’nın yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Harbin en önemli muharebelerinden biri Plevne Savunması’dır. Osmanlı ordusu, 145 gün boyunca, kendisinden çok daha güçlü Rus ve Rumen ordularının gerçekleştirdiği üç büyük taarruza direnmiş ve Plevne’yi savunmuştur. Savaş, Osmanlı için zafer ile sonuçlanmamış olsa da, Abdülmecid Efendi bu savaşın muzaffer bir cephesini ele almıştır.\r\n\r\nTabloda at üzerindeki Osmanlı askerleri kılıçları havada, tüfeklerini ateşlerken mücadelenin kazananı olarak resmedilmiştir. Rus askerleri, 19. yüzyılın ikinci yarısından Birinci Dünya Savaşı’na kadar giydikleri lacivert üniformalarıyla kolaylıkla tespit edilir. Hem yerlere savrulmuş halleri, hem de Osmanlı askerlerine oranla daha küçük boyutta resmedilmiş olmalarıyla yenilgilerine vurgu yapılmak istenmiştir. Tablonun Plevne müdafaasını resmettiği kabul edilir ise, sol arkada kısmen görülen kale de Plevne Kalesi olmalıdır.Conservation: X-IŞINI GÖRÜNTÜLEME\r\n\r\nX-ışını görüntülerinde Abdülmecid Efendi’nin Osmanlı Rus Savaşı tablosunu başka bir tablonun üzerine resmettiği anlaşılmıştır. Aziz George ve Ejderha efsanesini konu eden bu tablo, muhtemelen yine Abdülmecid tarafından, başka bir tablodan kopyalanarak yapılmış olmalıdır. Osmanlı Rus Savaşı’nın X-ışını görüntüsü saat yönünün tersine 90 derece çevrilerek dikey hale getirildiğinde, at üzerindeki Aziz George ve atı oldukça net olarak görülebilmektedir.\r\n Aziz George’in miğferi, atın başı, başına takılı olan gem ve bacakları, ejderhanın ise tırnakları parlak ve belirgindir. Tabloda yüksek soğurma yapan pigmentler içeren boyaların kullanılması, X-ışını filminde tablonun desenini açıkça görebilmemize yardımcı olmaktadır.\r\n Görüntülerdeki siyah boşluklar, tablonun geçmişte çok fazla hasar aldığını gösterir. Eser, geçirdiği restorasyon sırasında yeni bir tuval üzerine yapıştırılmıştır. Öte yandan şasesi orijinal olarak bırakılmıştır. Şasenin köşeleri, 19. Yüzyıl sonlarında sıkça rastlanan bir tarzda birleştirilmiştir.\r\n\r\n\r\nPİGMENT ANALİZİ\r\n\r\nBoya katmanlarında yapılan analizlerde zemin katmanının üstübeç pigmenti içerdiği görülmektedir.\r\n\r\n Mavi renklerde, denizaşırı mavisi, karbon siyahı ve Prusya mavisi tespit edilmiştir. Kırmızı boyalarda ise zincifre, sülüğen ve koyu kahverengi pigmentler bulunmuştur. SEM-EDS sonuçlarına göre yeşil renkte arsenik içeriğine rastlanması, bu boyanın zümrüt yeşili pigmentinden elde edildiğini düşündürmektedir.\r\n\r\n Abdülmecid Efendi’nin tablosunun yoğun miktarda çinko beyazı içermesi, sanatçının bu eser üzerinde 1920’lere kadar çalıştığına işaret etmektedir. Zehirli üstübeç pigmenti 1920’lerden sonra yerini çinko beyazına bırakmıştır. Sanatçının bu tarihten sonra yaygınlaşan çinko beyazını kullanmış olması, tablonun tarihlendirilmesiyle ilgili fikir vermektedir.\r\n\r\n\r\nMaterials/Techniques: Tuval üzerine yağlıboya
12. Osmanlı Rus Savaşı
- Description:
- Abdülmecid Efendi’nin de aralarında olduğu Osmanlı şehzadelerine resim dersleri veren Polonyalı ressam Stanisław Chlebowski, 1864’te İstanbul’a gelir. Sadrazam Fuad Paşa tarafından Sultan Abdülaziz’e takdim edilir ve 1870-1875 arasında saray ressamı olarak görev yaparken, sultan tarafından üçüncü rütbeden Mecîdî Nişanı ile ödüllendirilir.\r\n\r\nSanatçı, İstanbul’da kaldığı süre boyunca, saray sahneleri ve portrelerin yanı sıra, Abdülaziz’in talebi ile sıklıkla Osmanlı tarihinden savaş sahneleri resmetmiştir. Tüm saray ressamları gibi o da kendisine verilen siparişleri yerine getirmek ve talepler doğrultusunda eserler vermekle yükümlüdür. Diğer ressamlardan farklı olarak Chlebowski’nin, askeri konulu resimlerinin çoğunu, kendisi de şehzadeliğinde resim dersleri almış Sultan Abdülaziz ile birlikte hazırladığı taslaklardan yola çıkarak yaptığı bilinmektedir. Ressamın savaş resimleri için Sultan Abdülaziz’in yapmış olduğu eskizlerden bazıları, bugün Krakov’daki Ulusal Müze Koleksiyonu’ndadır. Sultanın akıcı çizgilerle yaptığı bu eskizler, yeteneğini ve kişisel merakını yansıtmanın yanı sıra Chlebowski ile ortak çalışmalar yürüttüklerini de göstermektedir.\r\n\r\nOsmanlı Rus Savaşı adlı bu tablo imzasızdır ve Abdülmecid Efendi’ye atfedilir. Şehzade, kendisinin de resim öğretmeni olan Chlebowski’nin, babası Sultan Abdülaziz için yaptığı askeri zaferleri konu alan tablolarına benzer bir savaş sahnesi resimlemiştir. Rumi takvime göre 1293 senesine denk gelmesi nedeniyle 93 Harbi olarak da bilinen savaş, 1877-1878 arasında gerçekleşmiş ve Osmanlı’nın yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Harbin en önemli muharebelerinden biri Plevne Savunması’dır. Osmanlı ordusu, 145 gün boyunca, kendisinden çok daha güçlü Rus ve Rumen ordularının gerçekleştirdiği üç büyük taarruza direnmiş ve Plevne’yi savunmuştur. Savaş, Osmanlı için zafer ile sonuçlanmamış olsa da, Abdülmecid Efendi bu savaşın muzaffer bir cephesini ele almıştır.\r\n\r\nTabloda at üzerindeki Osmanlı askerleri kılıçları havada, tüfeklerini ateşlerken mücadelenin kazananı olarak resmedilmiştir. Rus askerleri, 19. yüzyılın ikinci yarısından Birinci Dünya Savaşı’na kadar giydikleri lacivert üniformalarıyla kolaylıkla tespit edilir. Hem yerlere savrulmuş halleri, hem de Osmanlı askerlerine oranla daha küçük boyutta resmedilmiş olmalarıyla yenilgilerine vurgu yapılmak istenmiştir. Tablonun Plevne müdafaasını resmettiği kabul edilir ise, sol arkada kısmen görülen kale de Plevne Kalesi olmalıdır.Conservation: X-IŞINI GÖRÜNTÜLEME\r\n\r\nX-ışını görüntülerinde Abdülmecid Efendi’nin Osmanlı Rus Savaşı tablosunu başka bir tablonun üzerine resmettiği anlaşılmıştır. Aziz George ve Ejderha efsanesini konu eden bu tablo, muhtemelen yine Abdülmecid tarafından, başka bir tablodan kopyalanarak yapılmış olmalıdır. Osmanlı Rus Savaşı’nın X-ışını görüntüsü saat yönünün tersine 90 derece çevrilerek dikey hale getirildiğinde, at üzerindeki Aziz George ve atı oldukça net olarak görülebilmektedir.\r\n Aziz George’in miğferi, atın başı, başına takılı olan gem ve bacakları, ejderhanın ise tırnakları parlak ve belirgindir. Tabloda yüksek soğurma yapan pigmentler içeren boyaların kullanılması, X-ışını filminde tablonun desenini açıkça görebilmemize yardımcı olmaktadır.\r\n Görüntülerdeki siyah boşluklar, tablonun geçmişte çok fazla hasar aldığını gösterir. Eser, geçirdiği restorasyon sırasında yeni bir tuval üzerine yapıştırılmıştır. Öte yandan şasesi orijinal olarak bırakılmıştır. Şasenin köşeleri, 19. Yüzyıl sonlarında sıkça rastlanan bir tarzda birleştirilmiştir.\r\n\r\n\r\nPİGMENT ANALİZİ\r\n\r\nBoya katmanlarında yapılan analizlerde zemin katmanının üstübeç pigmenti içerdiği görülmektedir.\r\n\r\n Mavi renklerde, denizaşırı mavisi, karbon siyahı ve Prusya mavisi tespit edilmiştir. Kırmızı boyalarda ise zincifre, sülüğen ve koyu kahverengi pigmentler bulunmuştur. SEM-EDS sonuçlarına göre yeşil renkte arsenik içeriğine rastlanması, bu boyanın zümrüt yeşili pigmentinden elde edildiğini düşündürmektedir.\r\n\r\n Abdülmecid Efendi’nin tablosunun yoğun miktarda çinko beyazı içermesi, sanatçının bu eser üzerinde 1920’lere kadar çalıştığına işaret etmektedir. Zehirli üstübeç pigmenti 1920’lerden sonra yerini çinko beyazına bırakmıştır. Sanatçının bu tarihten sonra yaygınlaşan çinko beyazını kullanmış olması, tablonun tarihlendirilmesiyle ilgili fikir vermektedir.\r\n\r\n\r\nMaterials/Techniques: Tuval üzerine yağlıboya